7 Şubat 2010 Pazar

diyaliz

DİYALİZ NEDİR
Diyaliz Nedir, Periton DiyalizDiyaliz, kanda birikime uğramış maddelerin yarı geçirgen bir membran aracılığıyla yüksek konsantrasyondan düşük konsantras­yona geçmesidir.Başlıca iki tür diyaliz uygulaması vardır; Peritoneal diyaliz,Suni böbrek makinasının kullanıldığı ekstrakorpereal diyaliz (he­modiyaliz).Peritoneal Diyalizi HastalığıPeritoneal diyaliz tekniği oldukça basit ve pratiktir. Hasta özel bir üniteye alınır, Hastaya ve ailesine işlem hakkında bilgi verilir, Hastanın mesanesi boşaltılır,Hasta sırt üstü pozisyonda yatırılır ve başı biraz kaldırılır, Hastanın karnı temizlenir, kıllar traş edilir ve cilt antiseptik solüs­yon ile silinir ve daha sonra lokal anestezi uygulanır, Göbeğin 3-4 cm. altından, orta hat üzerinden, deri-deri altı insiz-yonu yapılıp stileli kanül periton boşluğuna sokulur. Peritonu geçtik­ten sonra stile kanül içinden çıkarılır ve douglas boşluğuna yerleşti­rilir, İlk kontrol drenajından sonra 37°C ısıtılmış diyaliz solüsyonu 5-10 dakika gibi kısa sürede hızla periton boşluğuna verilir ve sıvı setinin klempi kapatılır,Karın boşluğuna verilen sıvı ortalama 20-30 dakika bekletilir,Sonra şişe yatak düzeyinin altına indirilir, klemp açılır ve verilen sıvı geri alınır (içeri verilen sıvının tümüyle geri alınması önemlidir), Her değişim 2 litre diyaliz solüsyonu ile yapılır,Diyaliz süresi ortalama 48 saattir, kesinlikle 72 saati geçirilmemektedir.Diyaliz bitince kanül çıkarılır,Diyaliz takibinde dikkat edilmesi gereken durumlar ve olası komplikasyonlar;Periton boşluğuna verilen sıvı geri alınamayabilir. Bu durumun ne­denleri;Kanül yerinin uygun olmaması,Sisteme hava kaçması,Periton içi yapışıklıklar,Pıhtı olmasıdır. Yeterli drenajı sağlamak için;Kanülün yeri değiştirilir (kateter hafifçe geri çekilir, fakat kesinlik­le tekrar içeri itilmemelidir - enfeksiyonu önlemek için),Kanülün serum fizyolojik irigasyonu yapılır ve pıhtı varsa diyaliz solüsyonuna heparin katılabilir,Hastada sıvı eksikliğinden dolayı yeterli drenaj olmadığı düşün cesi ile ikinci değişim sürdürülebilir. Ancak yine yeterli drenaj sağla­namıyorsa hipertonik solüsyon verilir, Karın ağrısı;Kanülün pozisyonu nedeniyle olabilir, analjezikler verilir, geçmediği durumda diyaliz sıvısı içine 5-10 mi. % 2'lik procaine yada benzeri lokal anestezikler eklenir.Peritonit; Peritonitin ilk belirtisi diyaliz sıvısında lökosit sayısının artması verenginin bulanmasıdır. Bu durumda kültür için örnek alınıp laboratuvara gönderilir. İntraperitoneal ve gerekirse sistemik olarak antibiyotik verilir,KanamaDiyaliz sıvısı kanlı geliyorsa, diyaliz süratli ve bekletilmeden uy­gulanır.Alınan sıvı hala kanlı ise hematokrit kontrolü yapılır ve diyaliz sı­vısının hematokriti % 3'ten yukarı ise, arteriyel kanama olabilir ve hastaya cerrahi girişim uygulanabilir.Elektrolit DengesizliğiHipopotasemi; böbrek yetmezliği nedeniyle hastada potasyum dü zeyi yüksek olduğundan diyaliz sıvısında potasyum bulunmaz. An­cak birkaç değişimden sonra kandaki yüksek olan potasyum diyaliz sıvısına geçer. O nedenle olası bir hipopotasemiyi önlemek için 12 sıvı değişiminden sonra diyaliz solüsyonuna ortalama her litreye 3-4 mEq potasyum ilavesi yapılır.Hipernatremi; Özellikle değişim süresinin kısa tutulduğu ve hiperto-nik solüsyonların kullanıldığı durumlarda ortaya çıkabilir. Hipotansiyon; Diyaliz sırasında ekstrasellüler ortamdan fazla sıvı çekilmesine bağlı olarak gelişen hipovolemi kan basıncının düşme­sine neden olabilir (özellikle hipertonik solüsyonlar kullanıldığında), Kan basıncı sık sık izlenir ve gerekirse intravenöz sıvı verilir, Pulmoner Ödem; Çoğunlukla drenaj yetersizliği olduğunda akciğer ödemi gelişebilir.Akciğer ödeminin ön belirtileri yakından izlenmelidir. Solunum güçlüğü; periton boşluğuna verilen sıvının diyafragmaya baskı yapması nedeniyle olabilir. Hastaya semifovvler pozisyonu verilir ve diyaliz her değişimde 1 litre diyaliz sıvı kullanılarak sürdü­rülür.Hiperglisemi: Hipertonik diyaliz solüsyonlarının kullanıldığı durum­larda sık görülür. Özellikle diyabetik hastalarda kan şekeri düzeyleri izlenmeli, gerekirse paranteral insülin verilmelidir.Ev DiyaliziSürekli Gezici Periton Diyalizi (Continuous ambulatory peritoneal dialysis-CAPD-Kepdi)Sürekli gezici periton diyalizi, periton boşluğuna yerleştirilen kalıcı bir kateter (Tenkckhoff) aracılığı ile özel setler ve plastik torbalar içindeki iki litrelik diyaliz solüsyonları ile her gün dört değişim yapı­lacak şekilde uygulanır. Diyaliz sıvısı kalıcı kateterden verildikten sonra sistem kapatılır, hasta plastik torbaya özel bir kuşak aracılığı ile beline sarar ve drene edileceği zamana kadar orada bırakır. Bu yöntem diyaliz süresince hastanın serbest kalmasını sağlar. 4-6 sa­at sonra sistem açılarak diyaliz sıvısının plastik torbaya drene edilir. Diyalize en uzun ara gece verilir. Bu diyaliz tekniği ile günde 24 sa­at ve haftada 7 gün sürekli diyaliz uygulanır. Hastanede kısa bir eğitimden sonra hastalara evlerinde kendi başlarına diyalizi sürdürebilir. Aseptik ve antiseptik koşullara dikkat edilmesi, sürekli gezici periton diyaliz uygulaması için en önemli

bel fıtığı

bel fıtığı
Bel fıtığı
Belimizde 5 adet omur kemiği vardır. Bu kemikler arasında da disk adı verilen kıkırdaklar bulunur. Disk, özel bir bağ dokusu organıdır ve omurganın dayanıklılığına, hareketliliğine ve zorlamalara karşı dirençli olmasına, omurgaya uygulanan şok şeklindeki darbelerin emilmesine ve kuvvetin çevre dokulara dengeli bir şekilde dağılmasına hizmet eder. Bel fıtığı, beldeki omur kemikleri arasında bulunan ve adeta bir amortisör gibi görev yapan bu disklerin...

BÖBREK HASTALARI . BAĞIŞIKLIK

BÖBREK HASTALARI VE BAĞIŞIKLIK
Böbrek hastalıkları ve BağışıklıkAşıların gittikçe tam bir şekilde saflaştırılması ve tifoid-paratifoid aşısından vazgeçilmesi nedeniyle bağışıklama sonrası nefropati tıp yayınlarında artık hiç gözükmemektedir.Proteinürisi olan bir çocukta hiç aşı yapılmaması şeklindeki kural, aşı-sonrası böbrek sorunlarıyla ilgili bilgilerimizden değil de, aşıya karşı toleransın düşük olabileceğinden kaygı duyan doktorların aşırı titizliğinden kaynaklanır.1. Aşılanma sonrası böbrek komplikasyonlarıBöbreğin aşılanmaya karşı gösterdiği reaksiyonlar üzerinde ilk olarak, 1916'da NOBECOURTve PEYRE tarafından durulmuştur.10 O zamandan bu yana TAB, DT-TAB, çiçek ve difteri aşılarıyla bağlantı kurulan 171 nefropati vakası derledik.Bu komplikasyonlarda klinik semptom olarak genellikle geçici, bazen aralıklı veya devamlı basit proteinüri veya uygulamayı izleyen birkaç saat içerisinde ortaya çıkan akut hematürik nefrit ya da çok daha ender olarak geçici anüri ya da nefrotik sendrom görüldü.Böbrek hastalıkları, bağışıklama açısından sistematik bir kontrendikasyon sayılamaz.TAB aşısı dışında kalan bağışıklama girişimlerinin önceden mevcut böbrek hastalığının şiddet kazanmasına yol açtığını gösteren hiçbir kanıt yoktur.Böbrek hastalarında aşılanmaBağışıklama sırasında proteinüri keşfedilirse bu çok zaman büyük kaygı yaratır. Nefropatiye eğilimli bir kimsede aşı reaksiyonundan korkulması çok zaman, gerekliliği tartışılabilecek bir karara varılarak bağışıklamadan vazgeçilmesine neden olur.Böbrek hastalığı olan ve aşı uygulanan çocuklardaki spesifik bulguların analizi, henüz oldukça yetersizdir. Bu nedenle aşıların izole, aralıklı veya devamlı proteinürisi veya kronik nefropatisi olan hastalardaki etkinlik ve güvenilirliğin daha fazla araştırılması gerekmektedir.İzole proteinüri ile karşılaşıldığında önce, bunun patolojik olduğu (yani 24 saatte idrara çıkan protein miktarının 50 miligramı aştığı) kesin belirlenmelidir. Ayrıca proteinürinin izole, kalıcı ya da aralıklı olduğunu ortaya çıkaracak böbrek tetkiklerinin yapılması önerilir. Aralıklı proteinüri, temelde ortostatiktir. Bu, büyük çocuklarda ve adolesans çağındakilerde daha sık görülür ve ortostatizm testi pozitiftir.Ortostatik proteinüride birçok araştırmacı, böbrek fonksiyonu incelendikten sonra zorunlu aşılamanın eksiksiz yapılması gerektiği görüşündedir. Şüpheli bir durumda böbrek fonksiyonunun her aşı enjeksiyonundan önce ve sonra ölçülmesi gibi ek bir güvenlik önlemine daha başvurulabilir.İzole ve kalıcı olan, postüral nitelik taşımayan proteinüride görüşler farklıdır: THEROND15 bağışıklamanm parçalı dozlar şeklinde yapılmasını; LENGRANIN3 ve PRUNIER13 ise hiç yapılmamasını önermektedir.Paris'teki Höpital des Enfants Malades'dan Pierre MAROTEAUX, kalıcı, izole proteinürileri olan çocuklarda şu protokole uyulduğu takdirde, böbrek fonksiyonunun bağışıklama sonrası hiç değişmediğini bulmuştur:Difteri-tetanoz karma aşısında ikişer hafta arayla subkütan enjeksiyon olarak:1. Bir yarım doz2. Bir tam doz3. Bir tam doz4. Bir tam dozHer enjeksiyonu izleyen onuncu günde 24 saatlik proteinüri ölçülmesi dahil idrar testi ve Addis sayımı yapılmalıdır; son dozdan 30 gün sonra tekrar idrar testi yapılması gerekir.Oral poliomiyelit aşısı ve BCG, herhangi bir özel kontrol uygulanmaksızın yapılır.Fransız yasaları, tipi ve şiddet derecesi ne olursa olsun gerçek kronik nefropatide her türlü aşıyı kontrendıke kabul etmektedir.Ancak bilgilerimiz, mevcut bir böbrek hastalığının aşılanma sonrası kötüleştiğini, istatistik anlam taşıyacak şekilde gösteren herhangi bir kanıt bulunmadığı şeklindedir.1966'da HAMBURGER ve arkadaşları5 glomerüler nefropatinin, her çeşit aşı bakımından kontrendikasyon yarattığını ve aşılanmanın, hastalığın daha hızla seyretmesine neden olacağını düşünmüşlerdir. Ancak bu araştırmacılar aradan 10 yıl geçtikten sonra kontrendikasyon sınırını, yalnızca aktif dönemdeki lipoid nefroz vakalarını kapsayacak şekilde daraltmışlardır.Kronik böbrek hastalığı olan çocuklarda ve büyüklerdeki aşılanmayla ilgili yayınlar MAROTEAUX 12, JACÛUOT ve arkadaşları6 ve GIUDICELLI ve arkadaşları3 tarafından yapılmıştır.İnfluenza aşısı, kronik böbrek hastalığı vakalarındaki klinik veya biyolojik semptomların ağırlaşmasına veya nüksetmesine neden olmamaktadır.SHET ve arkadaşları14, PABICO ve arkadaşları 12, ORTBALS ve arkadaşları 11, böbrek hastalarındaki influenza enfeksiyonunun çok ağır seyrettiğine dikkati çekmişlerdir. Gerçi immünsüpressif tedavi gören bir grup hastada influenza aşısından sonra elde edilen serolojik sonuçlar, kontrol grubundaki kadar tatmin edici olmamış, ancak influenza'ya karşı yine de yeterli korunma sağlamıştır.MAROTEAUX 12, kronik böbrek hastalığı olan çocuklarda remisyon dönemlerinde şöyle bir protokol uygulanmasını önermektedir:İkişer haftalık aralarla yapılacak enjeksiyonlar:1. % 10'a seyreltilmiş aşının onda biri, intradermal olarak 2 % 10'a seyreltilmiş bir doz subkütan olarak3. Aşı dozunun dörtte biri, subkütan olarak4. Bir normal dozun tamamı, subkütan olarak5. Bir normal dozun tamamı, subkütan olarak6. Bir normal dozun tamamı, subkütan olarakDifteri ve tetanoz bağışık/amaları ayrı ayrı yapılmış ve önce tetanoz, daha sonra da difteri aşısı uygulanmıştır. Difteriye karşı önceden bağışıklanmış çocukların tekrar aşılanmaması için, rutin olarak Schick testi yapılmıştır.Her enjeksiyondan 10 gün sonra bir kontrol muayenesi yapılarak 24 saatlik idrara, çıkarılan protein miktarı ölçülmüş ve Addis sayımı yapılmıştır, idrardaki protein miktarının 10 yaşından büyük çocuklarda 0.10 gram/litre, 10 yaşından küçük çocuklarda 0.05 gram/litre bulunması; dakikadaki eritrosit akışının artması ve 5000'e ulaşması, aşılanma işlemine son verilme nedenleridir.BCG ve oral poliomiyelit aşıları bakımından normal protokoller kullanılmıştır. Poliomiyelit aşısında, her uygulamadan 20 gün sonra 24 saatlik idrara çıkan protein miktarı ölçülmüş veAddis sayımı yapılmıştır.Bu çalışmaların sonuçlarına göre proteinürisi olan hastalarda veya remisyondaki bazı kronik böbrek hastalığı vakalarında aşılanmadan sakınılması gereksizdir. Dikkatle uygulandıkları takdirde bazı aşılar, renal sisteme zarar vermez.İzole, aralıklı veya devamlı proteinürisi olan kimselerde BCG aşısıyla tetanoz, difteri, poliomiyelit, kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşıları, anamnezinde hiçbir böbrek sorunu olmayaniardaki kadar iyi tolere edilebilmektedir. Böbrek açısından zararlı olan aşı, yalnızca tifo-paratifo aşısıdır ve böbrek hastalığı olan kimselerde kesinlikle yapılmamalıdır.Dahası aşılar, elimizdeki az sayıda bilgiye göre, remisyondaki kronik böbrek hastalığı vakalarında da iyi tolere edilmektedir. Ancak bu vakalarda böbrek fonksiyonu, herhangi bir bağışıklama öncesinde ve sonrasında kontrol edilmelidir. Ayrıca bir dozun tamamı uygulanmadan önce azaltılmış dozlar uygulanarak, kişinin aşıya toleransı test edilmelidir.

31 Ocak 2010 Pazar

nezle

nezle
cilt hastalıkları - 15.Eyl 2009
Nezle, akut nazofarenjit. Rhinovirüsler denilen bir Virüs türünün denen olduğu ve acil tedavi gerektirmeyen, kendiliğinden 7-10 gün içinde geçen, burun akıntısı, ateş gibi belirtilerle ortaya çıkan enfeksiyon hastalığıdır…
Havadan solunarak alınan rhinovirüsler burun mukozasına tutunurlar. Bağışıklık sistemi devreye girerek virüsü vücuttan uzaklaştırmaya çalışır. Virüsleri atma çabasıyla burun akması, hapşırma ve ateş gibi tepkilere neden olur. Vücut [...]

sivilce

sivilce tedavisi
cilt hastalıkları -
Akne tedavisinin amacı akne lezyonlarını yok etmek ve yenilerin oluşumunu önlemektir. Aknenin oluşumuna göre farklı tedavi yöntemleri vardır. Sebum üretiminin azaltılması Bir tür bakteri olan P.aknenin azaltılması Cilt hücrelerinin dökülmesinin normale döndürülmesi Farklı sebepleri tedavi etmek için bazen iki ya da daha çok akne ürünü kullanılabilir… Ancak bunu yaparken mutlaka dermatoloğa danışılmalıdır.
Kullanılan tedavi yöntemi ne [...]

uçuk

Uçuk Tedavisi
cilt hastalıkları -
Bazı madde ve ilaçlar uçuğun verdiği rahatsızlığı azaltmak için kullanılmışlardır. Alkol ve antiseptik ilaçlar: Uçuğun üzerinde bakteri enfeksiyonunun gelişmesini engeller ancak uçuğun spesifik tedavisi değildir. Ağrı kesici ilaçlar: Uçuğun sebep olduğu ağrıyı azaltırlar.
Buz uygulamak: Ağrıyı azaltabilir.
Oysa günümüzde etkili tedavide kullanılan antiviral uçuk kremleri deriden geçerek uçuk virüsüne Herpes simplex etki eder ve deriye zarar vermesini [...]